Türk Silahlı Kuvvetleri'nden Ayırma İşleminin İptali Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat Davası

 

T.C.

KÜTAHYA İDARE MAHKEMESİ

ESAS NO          : 2018/348

KARAR NO      : 2018/699

 

 

DAVACI                                   : G.G.

VEKİLİ                                     : AV. ŞAHİN POLAT

Necatibey Cad. Balıkçıoğlu İş Mrk. No:4  D:149    

 

DAVALI                                   : MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI / ANKARA

 

DAVANIN ÖZETİ      : Davacının, 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu gereğince, TSK'dan ilişiğinin kesilmesine dair işlemin iptali istemiyle açılan davada Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesi tarafından davanın reddedildiği, yargı yolunun tüketilerek kesinleştiği, kesinleşen karara karşı Anayasa Mahkemesinde bireysel başvuru yoluna gidildiği, bireysel başvuru neticesinde Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca ''özel hayatın gizliliğinin ihlal edildiği'' gerekçesiyle yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın yetkili idari yargı merciine gönderilmesine karar verildiği, yargılamanın yenilenmesi talebiyle açılan davada Mahkememizin 26.03.2018 tarih ve E:2018/49, K:2018/138 sayılı dosyasında, ayırma işleminin iptaline, statü dışındaki özlük haklarının yasal faiziyle ödenmesine karar verildiği, söz konusu işlem nedeniyle iftira ve onur kırıcı davranışlara maruz kaldığı ve bu nedenle  psikolojisinin bozulduğu ileri sürülerek, Anayasa'nın 125'inci maddesi uyarınca davacının mezkur olay nedeniyle uğradığı iddia edilen zarara karşılık madde ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemi.  

TÜRK  MİLLETİ  ADINA

Karar veren Kütahya İdare Mahkemesince, dava dosyası incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

......

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2'nci maddesinde; Türkiye Cumhuriyetinin, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu, 5'inci maddesinde; devletin temel amaç ve görevlerinin, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak olduğu, 125'inci maddesinde; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, aynı maddenin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmıştır.

İdarenin hukuki sorumluluğu; kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile yönetilenler arasında yönetilenler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idari etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı zararın idarece tazmin edilmesini sağlayan bir hukuksal kurumdur. Bu kurum, kamusal faaliyetler nedeniyle yönetilenlerin malvarlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da çoğalma olanağından yoksunluğun giderilebilmesi yada manevi zararlarının karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri içine almaktadır.

İdare, Anayasamızın 125. maddesinde de belirtildiği üzere, kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, idari eylem ve işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde, kural olarak hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.

İdarenin hukuki sorumluluğu, kişilere lütuf ve atıfet duygularıyla belli miktarda para ödenmesini öngören bir prensip olmayıp, demokratik toplum düzeninde biçimlenen idare-birey ilişkisinin doğurduğu hukuki bir sonuçtur. İdari yargı da, bu anlayış doğrultusunda, idare hukukunun ilke ve kurallarını uygulamak suretiyle, idarenin hukuki sorumluluk alanını ve sebeplerini içtihadıyla saptamak zorundadır.

Bu kapsamda; idarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karekteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.

Diğer yandan manevi tazminat, malvarlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracıdır. Başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı, manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirmektedir.

Manevi tazminata hükmedilmesi için kişinin fizik yapısını zedeleyen, yaşama ve kazanma gücünün azalması sonucunu doğuran olayların meydana gelmesi ve idarenin hukuka aykırı bir işlem veya eylemi sonucunda ağır bir elem ve üzüntünün duyulmuş olması veya şeref ve haysiyetinin rencide edilmiş bulunması gerekir.

............

Anayasa Mahkemesinin özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ve yeniden yargılama yapılmasına ilişkin anılan kararında:

''11.Başvurucu; istihbarat birimindeki görevliler tarafından mülakat adı altında çağrılarak 10/12/2010 tarihinde sorguya alındığını, sorgu esnasında cinsel yaşamına ilişkin ayrıntılı sorular sorulduğunu, sonrasında savunması alınmaksızın ve hiçbir gerekçe gösterilmeksizin ilişiğinin kesildiğini, ilişik kesme kararında herhangi bir disiplinsizlik eyleminin gösterilmediğini, yalnızca özel yaşam biçimi nedeniyle ilişiğinin kesildiğinin anlaşıldığını, sorgu yönteminin mevzuata aykırı olarak aldatıcı biçimde ve baskı altında tutularak yapıldığını, hukuka aykırı usuller içeren ve göreviyle ilgisi olmayan tamamen özel yaşantısına ilişkin mahrem sorulardan oluşan sorgu neticesinde elde edilen beyanların delil olarak kullanılamayacağını, ilişik kesmeye dayanak alınan bu sorgu işleminin usulsüz ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, takdirlerle dolu başarılı bir sicile sahip olmasına rağmen bu durumun dikkate alınmadığını, tesis edilen ayırma işleminin ölçülülük yönünden hukuka aykırı olması gibi sebep ve amaç unsurları yönünden de hukuka aykırı olduğunu (...)''

''17.Karara katılmayan üyelerden biri tarafından kaleme alınan karşı oy yazısında başvurucunun ifadesinde yer alan beyanların özel hayatını ilgilendirdiği, ifadenin bir isnada dayanmadığı ve başka delillerle desteklenmediği, bu nedenle ikrarın delil olarak kabul edilemeyeceği, söz konusu olayların başvurucunun bekar olduğu dönemde ve 2009 yılından önce gerçekleştiği, dolayısıyla eylemden dört yıl sonra gerçekleştirilen ayırma işleminin gereklilik unsuru taşımadığı, ifadede yer alan fiillere ilişkin isnatlar konusunda (beyan dışında) delil sunulamadığı ve ayırma işleminden önce başvurucunun savunmasının alınmaması nedeniyle dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu ifade edilmiştir.''

''18. Karara katılmayan başka bir üye tarafından kaleme alınan karşı oy yazısında ise bir İnternet sitesinde ve bir gazetede çıkan haber, görüntü ve fotoğrafların tek başına hukuka uygun somut bilgi, belge ve delil olarak kabul edilemeyeceği, ele geçirilen özel hayata ilişkin kayıtlar nedeniyle kamuoyunda "askeri casusluk" olarak bilinen davada başvurucunun "mağdur" konumunda olduğu, başvurucunun aleniyete kavuşmamış özel hayatına ilişkin beyanlarının hukuka uygun başka olgu ve bulgularla desteklenip doğrulanmadığı, başvurucunun mesleki geçmiş ve sicil durumunun çok iyi seviyede olduğu, disiplin ve ahlaki zafiyetinin kamu hizmetinde istihdamını imkansız kılacak vehamet düzeyinde olmadığı, bu bağlamda durumunun normal sicil işleminde değerlendirilmesi gibi orantılı bir yaptırım uygulanması olanağı varken hakkında tesis edilen ayırma işleminde birey ve kamu yararı dengesi gözetilmediği, ölçülülük ilkesine uyulmadığı ve takdir yetkisinin objektif kullanılmadığı dolayısıyla dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu şeklinde değerlendirmelere yer verilmiştir.''

''21.(...) Söz konusu ifade alma işleminde başvurucuya, bugüne kadar nerelerde görev yaptığı, kimlerle ikamet ettiği, İnternet vasıtasıyla veya yüz yüze tanıştığı kadınlardan ilişki yaşadıklarının kimler olduğu, grup seks ve İnternet üzerinden sanal seks yapıp yapmadığı, yabancı uyruklu kadınlarla cinsel birliktelik yaşayıp yaşamadığı, birlikte İnternet ortamında görüntüleri yayımlanan kadının kim olduğu, görüntünün nerede çekildiği, bu kadınlardan asker olduğunu ve görevini bilenlerin olup olmadığı, lojmandan neden ayrıldığı, görev tahsisli Outlook sistemi üzerinden gizlilik dereceli belgeleri şifrelemeden gönderip göndermediği hususlarında sorular sorulmuştur. Başvurucunun anılan soruları yanıtladığı, özellikle birlikte olduğu kadınlara ilişkin olarak geçmişte cinsel birliktelik yaşadığı ilişkileri açıkladığı ve ifade metnini imzaladığı anlaşılmıştır. Ayrıca başvurucu, özel hayatına ilişkin gizli belgelerin ele geçirildiğini ve mağdur olduğunu ifade etmiştir.''

''22.(...) söz konusu görüntüleri ele geçiren, elinde bulunduran ve yayımlayanlar hakkında suç duyurusunda bulunmuş ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2010/640 numaralı soruşturma kapsamında mağdur sıfatıyla ifade vermiştir.''

''41.Bununla birlikte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) denetim organlarının içtihatlarında "bireyin kişiliğini geliştirmesi ve kendini gerçekleştirmesi" kavramının özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alındığı anlaşılmaktadır. Özel hayatın korunması hakkının sadece mahremiyet hakkına indirgenemeyeceği gerçeği karşısında kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuksal çıkar bu hakkın kapsamına dahil edilmiştir. Ancak özellikle mahremiyet alanında cereyan eden cinsel içerikli eylem ve davranışların bu alana dahil olduğunda kuşku yoktur (Serap Tortuk, § 35). AİHM, mesleki hayat çerçevesinde kişilerin özel hayatı hakkında sorgulanmasının ve bunun doğurduğu idari sonuçların, buna ek olarak kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmalarının özel hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale oluşturduğunu vurgulamaktadır ( Özpınar / Türkiye, Başvuru No: 20999/04, 19/10/2010, §§ 47, 48)''

''43."Disiplinsizlik ve ahlaki durum" sebebiyle TSK'dan ayırma işlemine tabi tutulan başvurucuya ilişkin idari tahkikat sürecinden, TSK' dan ayırma kararından ve AYİM kararlarından anlaşıldığı üzere başvuruya konu süreçte özellikle başvurucunun özel hayatı kapsamındaki davranış ve ilişkilerinin önemli yer tuttuğu görülmektedir. Bu şartlar altında özel yaşamına ait unsurlar gerekçe gösterilerek verilen ayırma kararının başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkına bir müdahale oluşturduğu açıktır.''

''63.Başvurucu, sahip olduğu yasal hakları hatırlatılmadan Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı tarafından herhangi bir disiplin cezası tehdidi olmayacağına güvence verilerek manevi baskı altında ve yanıltıcı beyanlarla ifadesinin alındığını, bu ifadenin okunmadan imzalatıldığını, aldatma yöntemiyle özel hayatıyla ilgili bilgilerin en ince ayrıntısına kadar elde edilmeye çalışıldığını ve hakkında ayırma işlemi tesis edildiğini ileri sürmüştür.''

''64.AYİM Birinci Dairesinin 1/4/2014 tarihli ve E.2013/425, K.2014/331 sayılı kararında başvurucunun anılan iddiaları değerlendirilmiş ve ifade alma işlemi sırasında başvurucunun iradesinin fesada uğratıldığı, yanıltıldığı ya da ifadesinin hukuka aykırı şekilde yasak yöntem ve usullerle alınmış olduğuna dair somut bir bilgi, belge ve kanıt bulunmadığı gerekçesiyle anılan iddialar reddedilmiştir. Bahse konu 10/12/2010 tarihli ifadenin disiplin hukuku çerçevesinde değerlendirilmek üzere idari tahkikat kapsamında alınmış olduğu ayrıca ifade edilmiştir.''

''65.Somut olayda başvurucunun söz konusu ifadesinin, belirli ve somut fiiller belirtilmeden ve hangi hukuki işleme esas alınacağı konusunda bilgi verilmeden temin edilmiş olması anılan ifadeyi hukuki yönden şüpheli duruma getirmektedir. Ayrıca ifade alma işlemi esnasında sorulan sorular gözönüne alındığında başvurucunun mesleki hayatını değil özel hayatını ilgilendiren iddialara yanıt vermek zorunda bırakıldığı görülmektedir. Bu kapsamda başvurucuya yöneltilen iddiaların görevinin ifasıyla değil daha çok mahremiyet alanında gerçekleşen özel yaşam eylemleri ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla ihtilaf konusu ayırma işleminin kapsamı mesleki hayatın sınırlarını aşmaktadır. Bu bağlamda idarenin ve yargısal makamların karar gerekçelerinde, başvurucunun İnternet üzerinden ya da sosyal ortamlardan tanıştığı kadınlarla birliktelik yaşadığı, bunların bir kısmının yabancı uyruklu olduğu, ahlaki yönden özenli bir yaşam sürmediği ve karşı cinse düşkünlüğünün bulunduğu tespitlerine yer verildiği ve karar sonuçlarının bu gerekçelere dayandırıldığı, sonuç olarak başvuruya konu disiplin işlemi ile yargısal sürece konu edilen davranışların esasen mesleki faaliyet ile ilgisi olmayan, mahremiyet alanına dahil özel yaşam eylemleri olduğu anlaşılmaktadır.''

''67.AYİM kararında da, başvurucunun ifade alma işleminin usul ve içerik yönünden hukuka aykırı unsurlar taşıdığı iddialarına rağmen anılan ifadenin alındığı koşulların detaylı şekilde incelenmediği, başvurucunun özel hayatının en mahrem yönünü oluşturan cinsel hayatını geçmiş yıllardan itibaren tüm detaylarıyla anlatmasının nasıl gerçekleştiği hususunun ortaya konulmadığı görülmektedir. (...) Öte yandan Mahkeme kararında başvurucunun özel hayatına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatı üzerindeki etkilerine dair yeterli ve ikna edici gerekçeler ortaya konulmadığı gibi anılan eylemlerin TSK'nın işleyişi üzerindeki etkisi ve risklerinin de detaylı şekilde açıklanmadığı, ayırma işlemine dayanak olarak kabul edilen delillerin hukuka aykırı şekilde elde edildiğine ilişkin ileri sürülen iddialar hakkında bir araştırma yapılmadığı ve ayırma işlemine gerekçe olarak gösterilen eylemlerin idarece öğrenilmesine rağmen iki yıl boyunca başvurucu hakkında herhangi bir işlem tesis edilmediği görülmüştür.''

''68.Bu durumda muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen ve davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olduğu anlaşılan başvurucunun söz konusu iddialarına Mahkemece makul bir gerekçe ile yanıt verilmemesi, başvurucunun özel hayatına ilişkin hususların mesleği üzerindeki etkisinin açıklanmaması ve özel hayatın gizliliği hakkına gerekli saygının gösterilmesini adil şartlarda savunabileceği usule ilişkin etkili güvencelerden başvurucunun yararlandırılmaması nedenleriyle AYİM kararının mahremiyet hakkına müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içermediği kabul edilmelidir. Bunun yanında tesis edilen ayırma işleminin başvurucunun geçmiş sicili ve başarı durumu dikkate alınarak ölçülülük yönünden değerlendirilmediği, sınırlama ile ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlanan başvurucunun kaybı arasında adil bir denge gözetilmediği, başvurucunun (davacının) özel hayatının gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamanın zorunlu ya da istisnai tedbirler niteliğinde olduğu veya başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en son önlem niteliğinde olduğu hususunda bir inceleme yapılmadığı ve gerekli özenin gösterilmediği sonucuna ulaşılmıştır.''

Olayda, Anayasa Mahkemesi kararı (atıf yoluyla gönderme yapılan diğer başvuru kararları), Mahkememizin E:2018/46 sayılı dosyası ile dosyadaki mevcut belgelerin ilgili mevzuat hükümleriyle birlikte değerlendirilmesi neticesinde; davacı hakkında .........., ilişik kesme kararında herhangi bir disiplinsizlik eyleminin gösterilmediği, yalnızca özel hayatındaki sebeplerden dolayı ilişiğinin kesildiği görülmekte olup, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya ilişkin olarak vermiş olduğu kararında da belirtildiği üzere; davacının, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 20'nci maddesinde güvence altına alınan ve hangi hallerde sınırlanacağı yine Anayasada düzenlenen temel hak ve hürriyetlerden ''özel hayatın gizliliği'' hakkının ilkesinin ihlal edildiği ve ölçülülük prensibine aykırı hareket edildiği açıktır.

Bu durumda, davacının göreviyle ilgisi olmayan tamamen özel yaşantısına ilişkin mahrem sorulardan oluşan sorgu neticesinde elde edilen beyanların delil olarak kullanılamayacağı, davacının bireysel başvuru neticesinde Anayasa Mahkemesince özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiği yönünde karar verildiği, davacının takdirlerle dolu başarılı bir sicile sahip olmasına rağmen bu durumun dikkate alınmadığı, ayırma işleminin dayanağı olayda başlatılan tahkikat neticesinde idari işlemlerin kamu yararı amacına hizmet etmesi gereği gözetilerek, kamu yararının başarılı bir personel olan ve mesleki geçmişinde hiçbir disiplin cezası bulunmayan davacıya daha hafif bir disiplin cezası verilerek sağlanıp sağlanamayacağı tartışılmaksızın en ağır yaptırımın uygulandığı, Mahkememizce söz konusu ayırma işlemine ilişkin yeniden yapılan yargılama neticesinde hukuka aykırı olduğu tespit edilen işlemin iptaline karar verildiği ve iptal edilen ayırma işlemine ilişkin tüm süreçlerde, hak ihlali ve orantısızlık sonucu doğuran işlemleri nedeniyle idarenin hizmet kusurunun bulunduğu açık olduğundan, davacının söz konusu ayırma işlemi nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararın hukuk devleti ilkesi gereğince idarece tazmini gerekmektdir.

Davacının 60.000,00 TL manevi tazminat isteminin incelenmesine gelince;

Manevi tazminat, idari eylem veya işlem nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa karşılamaya yönelik bir manevi tatmin aracıdır

Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın, zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmekte ise de, takdir edilecek tutarın aynı zamanda idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir.

Manevi tazminat, evrensel hukukta eski kalıplarından çıkarılarak caydırıcılık unsuru da ön plana alınmaktadır.

Gelişen hukuktaki bu yaklaşım, kişilerin bedenine ve ruhuna karşı yöneltilen haksız eylemlerde, tatmin olma duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranlarda manevi tazminat takdir edilmesi gereğini de ortaya koymakta ve vücut bütünlüğü yanında ruh sağlığını da içeren kişi haklarının önemini vurgulamaktadır.

Manevi tazmin ile amaçlanan sadece bir nebze olsun rahatlama duygusu vermek değil, hizmet kusuruyla zarar veren idareyi, gerekli dikkat ve özeni gösterme konusunda etkili biçimde uyarmaktır.

Bu durumda; özel hayatının gizliliği ihlal edilerek elde edilen delillere istinaden, Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğu sonucuna varılmak suretiyle, hakkında tesis edilen ayırma işleminin Mahkememizce iptaline kadar geçen 5 (beş) yıla yakın süreçte, davacının, gerek ailevi yaşantısının gerek sosyal yaşantısının bu durumdan olumsuz yönde etkilendiği, şeref ve haysiyetinin zedelendiği açık olup, ayırma işleminin davacının toplumdaki statüsü ve itibarı ile özel yaşamı üzerindeki etkisi, işlemin tesisiyle iptali arasında geçen sürenin uzunluğu ile, olaydaki hizmet kusurunun ağırlığı dikkate alındığında, davacının manevi tazminat isteminin 20.000,00 TL kısmının kabulü, fazlaya ilişkin kısmının ise reddi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Davacının 6.179,00 TL maddi tazminat isteminin incelenmesine gelince;

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 31'inci maddesinin 1'inci fıkrasında; "Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygunlanır." hükmüne; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 326'ncı maddesinde; kanunda yazılı haller dışında yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği, devamla 332'inci maddesinde ise; "Yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedileceği, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümü hüküm altında gösterileceği, hükümden sonraki yargılama giderlerini hangi tarafın ödeyeceği, miktarı ve dökümü ile bu giderlerin hangi tarafa yükletileceği, mahkemece ilamın altına yazılacağı" hükmüne yer verilmiştir.

Olayda, Anayasa Mahkemesince ''özel hayatın gizliliği'' kuralının ihlali sonucu yargılamanın yenilenmesine karar verilerek dosyanın Mahkememize gönderilmesi üzerine, Mahkememizce ''dava konusu ayırma işleminin iptali ile statü dışındaki özlük haklarının yasal faiziyle ödenmesi'' yolunda karar verildiği, bu kararın TSK'dan ayırma yönünde tesis edilen işlemin bütün hüküm ve sonuçlarıyla hukuk aleminden kalkması sonucunu doğuracağı açık olup, davacı tarafından ayırma işlemine yönelik olarak açılan ve aleyhine sonuçlanan yargılama sürecinde, aleyhine hükmedilerek davalı idareye ödemek zorunda kaldığı yargılama giderlerinin hukuka aykırı işlemden kaynaklanan maddi zarar kapsamında olduğu ve söz konusu işlemi tesis eden davalı idarece tazmini gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle; davacının manevi tazminat isteminin 20.000,00 TL kısmının kabulü ile fazlaya ilişkin kısmının reddine, 6.179,00 TL maddi tazminat isteminin kabulune; tazminine karar verilen 20.000,00-TL manevi tazminatın iptal davasının açıldığı tarihten, 6.179,00-TL maddi tazminatı ise, ayrı ayrı ödeme tarihlerinden itibaren         işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı idare tarafından davacıya ödenmesine, ......... 08/11/2018 tarihinde manevi tazminat talebinin kabul edilen kısmı yönünden oyçokluğuyla, maddi tazminat yönünden oybirliğiyle karar verildi.

 

 

Başkan                                           Üye                                                                           Üye